ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

GELİBOLU

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇESİ
GELİBOLU İLÇE TANITIM
gelibolu
çanakkale gelibolu
gelibolu çanakkale
Gelibolu Havadan
gelibolu resimler
gelibolu fotoğraflar
gelibolu manzaralar
gelibolu görüntüler
gelibolu haber
gelibolu harita
gelibolu spor
gelibolu video
gelibolu ulaşım
gelibolu iklim
gelibolu tarihi eserleri
gelibolu turizm
gelibolu otel
gelibolu yurt
gelibolu pansiyon
gelibolu  konaklama
gelibolu konut
gelibolu emlak
gelibolu daire
gelibolu arsa
geliboşlu lojman
gelibolu toki
gelibolu satılık
gelibolu kiralık
gelibolu sağlık
gelibolu hastahanesi
gelibolu devlet hastahanesi
gelibolu kaymakamlık
gelibolu belediye
gelibolu nüfus
gelibolu emniyet
gelibolu meb
gelibolu eğitim
gelibolu okul
gelibolu kurs
gelibolu lisesi
gelibolu ekonomi
gelibolu sanayi
gelibolu ticaret
gelibolu tarım
gelibolu hayvancılık
gelibolu deniz
gelibolu plaj
gelibolu kumsal
gelibolu balıkçılık
gelibolu dağları
gelibolu akarsuları
gelibolu dernek
gelibolu yemekleri
gelibolu doğa
gelibolu gezi
gelibolu tatil
gelibolu kültür
gelibolu sanat
gelibolu
Gelibolu Yarımadası, Çanakkale Boğazı ile Saroz Körfezi arasında, güneye doğru genişleyerek uzanır. Türkiye'nin kuzey batısında
 yer alan yarımada, aynı zamanda Avrupa kıtasının güney-doğusundaki son kara parçasıdır. Kuzeyde dar (5 km) Bolayır kıstağı ile Trakya'ya bağlanır. Gelibolu ilçesi, aynı isme sahip yarımadanın kuzey-doğu kıyısında, Çanakkale Boğazı'nın Marmara Denizi'ne açıldığı noktada yer alır.
Gelibolu Vapuru
GELİBOLU VAPURU
İyi ve güzel şehir anlamına gelen Galli Polis adıyla anılan Gelibolu’nun tarihte ilk kez Hitit İmparatorluğunun M. Ö 1200’de parçalanmasından sonra, Frigler ve onları izleyen Lidyalılar’ın Anadolu’ya geçişleri sırasında önem kazandığı görülmektedir. M.Ö 545’te Lidya kralı Kroisos, Persler ile yaptığı savaşta yenilince, Persler, Lidya krallığını ortadan kaldırdı. Böylece, Persler Çanakkale boğazı çevresinde üstünlük sağlamış oldular. Daha sonra Gelibolu Spartalı’ların, Makedonyalıların, Bergamalıların, Romalıların, Bizanslıların ve en son da Türklerin hakimiyetine girmiştir.
Gelibolu Feneri
Gelibolu Yarımadası tarih boyunca birçok kavmin güzergahı olmuştur. Dolayısıyla stratejik noktalarında bazı istihkamlar kurulmuştur. Gelibolu şehri bugünkü yerinde Roma idaresi döneminde bir kale olarak ön plana çıkmaya başlamıştır. Şehir, Bizans idaresi altında ilk önce Gotlar’ın ardından da Hunlar’ın saldırısına uğramıştır. Kale zamanla önemli bir liman ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Arap ordularının İstanbul’a yönelik seferlerinden bu bölge de etkilenmiştir. Haçlılar ise buradan geçerek Anadolu’ya ulaşmışlar ve Gelibolu 1204’te Latinlerin idaresi altına girmiştir.
Gelibolu Helikopterden
Bizans’ın son dönemlerinde Ege ve Marmara kıyılarında faaliyet göstermeye başlayan Türkmen beylikleri Gelibolu yarımadasını da hedef almışlardır. Daha sonra Orhan Bey oğlu Süleyman Paşa idaresindeki Osmanlı kuvvetleri imparator Kantakuzenos’un müttefikisıfatıylayarımadaya gelmiş ve Süleyman Paşaya Çimbihisarı üs olarak verilmiştir. Burası Osmanlılar için bir dayanak noktası oluşturmuştur. Bağımsız hareket etmeye başlayan Süleyman Paşabir taraftan Trakya’ya, diğer taraftan Gelibolu yönüne akınlarda bulunmuştur. 1354’te fethi gerçekleşmiştir.Osmanlı hakimiyetinde Gelibolu, Trakya ve Balkanlar’a yönelik akınlarda önemli bir hareket üssü olmuş, Osmanlı orduları için bir geçit yeri ve deniz üssü olarak önem kazanmıştı. İstanbul’un fethine kadar önemli bir askeri deniz üssü olma özelliğini koruyan Gelibolu, Fatih döneminde esaslı şekilde tahkim edilmiş ve 1515’e İstanbul’da Haliç tersanesinin devreye girmesiyle giderek deniz üssü olma özelliğini yitirmeye başlamıştır.

Gelibolu fetihten sonra bir sancak ve sancak merkezi olduğu gibi Rumeli’nin ilk Paşa sancağı da olmuştur. Daha sonra bir denizcilik idare merkezi olarak şöhret kazanmıştır. Osmanlı donanmasının başındaki kaptan-ı derya burayı merkez edinmiştir. II. Murat döneminde Gelibolu’da yapılan 26 eserden 7’si günümüze ulaşabilmiş, Fatih dönemi yapıların da çoğu yok olmuştur.
Gelibolu Sahili
1915 yılında Gelibolu Gelibolu Yarımadası Çanakkale muharebelerinde bombalanmış ve yer yer tahribata uğramıştır. Bunun ardından şehir, 4 Ağustos 1920’de Yunanlılar tarafından işgal edildiyse de 3 Ekim 1922’de terk edilmiştir. Gelibolu, Cumhuriyet döneminin başlarında vilayet merkezi olmuş, (1923) bu durum 1926’yakadar devam etmiş ve bu tarihte ilçe merkezine dönüştürülmüştür.Gelibolu‘ da Turizm

Gelibolu bugün, geçmişte yaşanmış olaylara tanıklık etmiş, yaşayan bir tarih ve ayrıca yeşilin ve mavinin tüm tonlarıyla içiçe yaşandığı önemli bir kenttir. Kentimiz de Osmanlı Dönemine ait bir çok yapıt ve Osmanlı’ nın ünlü düşünür, yazar, sanatçı, din adamı ve kaptan paşalarının anıt mezarları bulunmaktadır. Kentin simgesi haline gelmiş Sardalya balığı ve ünlü sardalya konserveleri, deniz ürünlerinin her türlüsünü başka bir yerde tadamayacağınız eşsiz lezzetleriyle irili ufaklı balıkçı meyhaneleri; yeşil, mavi ve tarihin kucaklaştığı kumsalları, dört mevsim kendi kendini temizleyen pırıl pırıl denizi, oya oya işlemeli kıyılarıyla; Gelibolu geleceğin en parlak ve gelişime açık ilçelerinden biridir. Gelibolu elinde bulundurduğu tarih ve doğal değerleri ile her geçen gün biraz
daha gelişerek, yurt içinde ve yurt dışında hak ettiği değere sahip olmaya başlamıştır. Gelibolu gerek yurdumuzda gerekse yurt dışında geçmişten getirdikleri ve bugünde sergilediği vasıflarla önemli bir şehirdir. Amacımız gerek tarihi gerek doğal güzellikleri ile Gelibolu’ yu yeni alternatif bir tatil merkezi haline getirmekdir. Tarihi, denizi, balığı ve Saroz’ un su sporlarıyla Türkiye’ nin tek adresi olması; 1.Dünya Savaşının en kanlı ve unutulmaz izlerinin yarımadamızda bulunması; Gelibolu’ da yaşamış ve ölmüş dünyaca ünlü bilim ve din adamlarının anıt mezarları ile, Bilgin Amiral Piri Reis’in memleketi, Feneri, Hamzakoy’ u, Dünya’ nın en büyük Mevlevihanesi, Limanı ile ülkemizin gelecek yıllarda turizm açısından parlayan bir yıldızı olacağının kanıtıdır
.DÜNYANIN EN ESKİ HARİTACILARINDAN COĞRAFYACI VE
DENİZCİ BİLGİN AMİRAL GELİBOLU’ LU PİRİ REİS

Pİİ REİS
Türk Denizciliği’ nin onur kaynağı Muhiddini Piri Reis’inGelibolu’lu olması Gelibolu’lular için büyük bir kıvançtır.
Muhiddini Piri Reis, yaşadığı çağın en büyük deniz bilginlerinden biridir. Denizciliğe yapmış olduğu hizmetler büyüktür.Bir Akdeniz ve Ege kılavuzu olan Kitabı Bahriyesi çok değerli bir yapıttır.
Piri Reis donanma kumandanlığı vazifesini ifa ettiği gibi, o zamanın denizcilik ilimlerile de meşgul olmuştur. Reisin denizcilik nazariyatındaki kudret ve meharetini, mevzubahsimiz harita ile "Bahriye" adlı kitabı açık göstermektedir. "Bahriye" Akdenizle o zamanlar Akdeniz kıyılarında bulunan şehir ve memleketleri tarif ve tersim ettiği gibi, denizciliğe, gemiciliğe dair de mühim malûmat verir.
Piri Reis, haritasını 1513 senesi Gelibolu şehrinde inşa ve tersim etmiştir ; ve bu tarihten dört sene sonra, yani 1517 de, Mısır Fatihi Sultan Selim I e, Mısırda bulunduğu sıralarda bizzat takdim eylemiştir.
Ayrıca 1513 yılında Gelibolu’ da çizdiği ve elimizde ancak bir bölümü bulunan ve bu bölümde Kuzey Amerika ve Atlantik Okyanusunu içeren, 1.Dünya Haritası, yaşadığı yüzyıldaki haritacılık ilminin durumu ve koşulları göz önüne alındığında, çağını çok aşan ve bugün bile hayranlık uyandırmaya devam eden bu değerli haritanın önemi daha kolayca anlaşılır.
Gelibolu’da bugün biri Liman meydanında biride sahil bandında olmak üzere iki tane Piri Reis Heykeli bulunmaktadır.
Ayrıca tarihi Gelibolu Kalesi’nin içerisinde Piri Reis adına bir müze oluşturulmuştur.
NAMAZGAH( Gelibolu Azaplar Namazgahı)

Bu tür yapıların en görkemlisi, en güzeli olarak nitelendirilmektedir 12,50x10,00 metre ölçülerinde, üstü açık çevresi korkuluklu bir ana mekan biçimindedir. Biri külahlı, öbürü açık iki minberi, mermerden mihrabı vardır. Mihrabın yanlarında süslü pencereler bulunmaktadır. Yazıtlı kapısı, dilimli ve rumi süslemedir. Mihrap mermerden bir niş içindedir.

Gelibolu’da boğaz ve Marmara’ya karşı geniş bir alan olan Fener meydanında bir açık hava cami olan namazgah, 1407 yılında Hacı Paşaoğlu İskender Bey tarafından inşa edilmiştir. Sefere çıkan deniz tüfekçi erleri için yaptırılmıştır. Azaplar sefere çıkacakları zaman toplu halde burada namaz kılarlardı

HALLAC I  MAnsur
Hallac-ı Mansur (Makamı)

Hamzakoy yolu ile fenere ayrılan yolun kavşağındadır. Türbenin içinde iki adet mezar vardır. Kim oldukları kesin

olarakbilinmemektedir. Mezarlardan birisi kadına aittir. Evvelce bu türbenin duvarında hallaç yayı ile tokmağı asılı imiş. Önceleri bakımsız durumda olan türbe, 1971 yılında ve 2007 yılında onarılarak bugünkü duruma getirilmiştir Hallac-ı Mansur İslam dinindeki kendine özgü inanışları yüzünden Bağdat’ta öldürülmüştür. Türbesi Bağdat’tadır. Fakat değişik yerlerde Hallac-ı Mansur makamları bulunmaktadır. Gelibolu’daki türbe de yedi adet makamdan biridir.
GELİBOLU BAYRAKLI BABA
BAYRAKLI BABA

Bayraklı Baba’nın Anıt Mezarı şehrin fener meydanına girişinde Hamza Bey koyuna bakan yamaçta yer almaktadır. Anıt, küçük bir bahçenin içinde bulunan mermer bir mezardan ibarettir. Mezarın üzeri ve çevresi irili ve ufaklı bir yığın asılı bayrakla donatılmıştır.

 Bayraklı baba bir adak yeri olarak bilinmektedir. Ev sahibi olmak isteyenler, evlenmek isteyenler, okulunu bitirmek isteyen öğrenciler yada akla gelebilecek her türlü dilekler için ilk akla gelen Bayraklı Baba olmaktadır. Halk dileği için adak olarak bayrak asar. Bayraklı Baba Türkiye’nin en fazla ziyaret edilen yerler arasındadır.

Asıl adı Karaca Bey olan Bayraklı Baba, Osmanlı donanmasında bayraktarlık yapan yiğit bir denizcidir. Marmara Yassıada açıklarında, Bizans donanması ile yapılan savaşta elinde sancağı ile beraber 1410 tarihinde şehit düşmüştür. Donanmanın merkezi olan Gelibolu’da sahile yakın bir yere gömülmüş ve vasiyeti üzerine mezarı bayraklarla donatılmıştır.
Karaca Bey’in Bayraklı Baba olarak anılmasına neden olan öykü ise şu şekilde de anlatılmaktadır: “Karaca Bey, arkadaşlarıyla beraber düşman tarafından sarılır, kimi şehit kimi tutsak olur. Karaca Bey elinde bayrağı ile düşmana direnir, şehit ve tutsak olması durumunda bayrak düşmanın eline geçeceğinden bayrağı düşmana teslim etmek istememektedir. O anda aklına bir fikir gelir. Bayrağı küçük parçalara böler ve yutar, sonrada düşmana saldırır, yaralanır ve yere düşer. Yaralı olarak bulunduğunda arkadaşları tarafından kendisine bayrağın nerede olduğu sorulur; düşmana teslim etmemek için yuttuğunu söyler. Komutanı bu sözlere inanmaz. Dürüst ve yiğit biri olan Karaca Bey bunu ispat etmek için keskin palası ile karnını yarar ve yuttuğu bayrak parçaları karnından dışarıya kanlarla beraber çıkar. Gerçeği ispatlaması ve mutluluğu içinde yere yığılır. Son sözü “Benim mezarımdan hiçbir zaman bayrak eksik etmeyin” olur. İşte o günden beri türbesinde bayrak eksik olmaz.
GELİBOLU KALESİ( Tarihi Liman)

Kale, hükümet konağının çevresindedir. Antik dönemde kurulduğu bilinen kaleyi Bizans İmparatoru I. Justinianus onartmıştır. Evliya Çelebi’nin anlattığına göre, kale dik ve kesik kayalara kurulu 6 köşeli bir kaleydi. 70 kulesi bulunuyordu. Kale içinde XVII. yüzyılın ortalarında 300 tek katlı ev, kethüda, topçu başı ve cebeci başının konakları, su sarnıçları, cami ve hünkar hazinesi vardı. Kaleden geriye sadece bir burcu kalmıştır. Liman ise iki bölümden oluşmakta olup, denizle olan bağlantısını dar bir geçiş ayırmaktadır. Yol olarak kullanılan köprü limanı ikiye ayırmaktadır. Köprünün altından geçen küçük tekneler genellikle iç taraftaki havuzda bağlanmaktadır. Kule ise içteki havuzun yanında yükselmektedir.Piri Reis Müzesi Olarak Halkımızın ziyaretine açıktır.
GELİBOLU MEVLEVİHANESİ
Gelibolu Mevlevihanesi

Dünya’ nın en büyük Mevlevihane’ sidir.Bu bakımdan hem en geniş araziye,hem de en büyük ve haşmetli Semahaneye sahip olanıdır.Plan bakımından Galata Mevlevihane’ si ne benzemektedir.

Mevlevihane’ninbanisive ilk postnişini, yeniçeri ağalarından Kara Hasan Ağa’ nın oğlu Ağazade Mehmed Hakiki dededir.Zamanın Kaptan- ı deryası Ohrali Hüseyin Paşa Akdeniz seferinden dönerken Gelibolu Mevlevi hanesi’ ne uğrayıpŞeyh Ağazade Mehmed Dedeyle görüşüp ve ondan yakında sadaret Mührünün kendisine verileceğihaberini almıştır.Hüseyin Paşa veziriazam olduktan sonra Beşiktaş Mevlevihanesini yaptırıp,Mehmet deden ilk Postnişin olmasını istemiş, böylece her iki Mevlevihane’ nin meşihatini birlikte yürütmeye başlayan Mehmet Dede, küçük bir yelkenli ile Gelibolu-İstanbul arasında gidip gelerek görevini yerine getirmiştir.

Zamanında bir mescid, zengin kütüphane, altmış odalı harem dairesi, geniş bir yemekhaneye, bir han ve okula sahip olan Mevlevihane külliyesi düz bir mevkide yaklaşık 33,000 m2 bir alana sahip olup ihata duvarı ile çevriliydi.
Batıdaki sokaktan yuvarlak kemerli, sütunları korint başlıklı mermer taç kapı ile 1000 m2 lik avluya giriliyordu.Avlu’ nun kuzeyinde kiremit örtülü kesme taştan yapılmış Semahane- türbe binası ve onun güneyin de hamüşan yer almaktaydı. Hamüşanın doğusundaki diğer taç kapıdan minareli mescid,derviş hücreleri selamlık ve harem dairesi ile güneye inen kiremit örtülü diğer bina topluluğuna geçiliyordu. Semehane ve türbe binasının süslemeleri 2. Mahmut Dönemi sonu Abdülmecid dönemi, başında devam eden taşra Türk Empire üslubunun tipik örneklerindendir.12 metre yüksekliğindeki cepheler yatay bir silme ile ikiye bölünmüş,üst yarısı yüksek altlıklı ve korint başlıklı sütunçeler, alt yarısı da plastrlarla düşey bölümlere ayrılmıştır.Her bölümde altlı üstlü iki sıra halinde düz silmeli ve üçgen alınlıklı büyük dikdörtgen pencereler yer almaktadır.Üst pencereler, diş kesimli sacak kornişinin altında bulunan üç bölümlü ve yuvarlak dilimli birer kemer olarak düzenlenen yüzeylerin ortasına yerleştirilmiştir.

Bu düzen binan dört çevresinde devam etmekte , sadece kapılar ve merdivenlerle kesilmektedir.
Külliyenin o zamanlar küfeki taşından minareli, kiremit örtülü ve bakır alemli, iki katlı bir semahanesi nin bulunduğu sema meydanı döşemesi ile mahfel,merdiven ve kürsünün ahşaptan yapıldığı,üst katın giriş kapısının saçaklı ve duvarların nakışlı olduğu, semahanenin bir yanında kadın mahfeli, divan hane, ocaklı köşk, diğer yanda cephesi abdest musluklu, altı derviş hücresi ile şeyhe mahsus sofalı iki oda kütüphane ve divanhanenin yer aldığı bilinmektedir.
1, Dünya Savaşı sırasında buranın son şeyhi, Burhaneddin Dede, yediderviş ile birlikte 4. ordu emrindeki Mevlevi alayı na katılıp 3 yıl Şam da kalmıştır.Bundan sonra Gelibolu Düşman işgali altında kaldığı için Mevlevihane’ nin tarihçesi karanlıktır.

Bu dönemde cephanelik olarak kullanılan Semahane Binası uzun yıllar bakımsız ve ilgisiz bırakılmış, yılların ve zamanın acımasızlığına uğramıştır.
Bir Baş Yapıt olan bu yapının restorasyonu tamamlanmış ziyarete ve sema törenlerine ev sahipliği yapmaya başlamıştır.Görülmeye değer bir kültür mirası olarak Gelibolu’ da ayrıcalıklı yerini korumaktadır.
Karaca Bey’in Bayraklı Baba olarak anılmasına neden olan öykü ise şu şekilde de anlatılmaktadır: “Karaca Bey, arkadaşlarıyla beraber düşman tarafından sarılır, kimi şehit kimi tutsak olur. Karaca Bey elinde bayrağı ile düşmana direnir, şehit ve tutsak olması durumunda bayrak düşmanın eline geçeceğinden bayrağı düşmana teslim etmek istememektedir. O anda aklına bir fikir gelir. Bayrağı küçük parçalara böler ve yutar, sonrada düşmana saldırır, yaralanır ve yere düşer. Yaralı olarak bulunduğunda arkadaşları tarafından kendisine bayrağın nerede olduğu sorulur; düşmana teslim etmemek için yuttuğunu söyler. Komutanı bu sözlere inanmaz. Dürüst ve yiğit biri olan Karaca Bey bunu ispat etmek için keskin palası ile karnını yarar ve yuttuğu bayrak parçaları karnından dışarıya kanlarla beraber çıkar. Gerçeği ispatlaması ve mutluluğu içinde yere yığılır. Son sözü “Benim mezarımdan hiçbir zaman bayrak eksik etmeyin” olur. İşte o günden beri türbesinde bayrak eksik olmaz.
Ulu Camii, Cami-i Kebir, Gazi Süleyman Paşa Camii ve Hüdavendiğar Camii olarak da tanınır. Cami ilk kez 1385 yılında Sultan Murat tarafından kilisenin bulunduğu yerde ve aynı temeller üzerine yaptırılmıştır. Sultan Murat döneminde “Ulu Camiler” planında yapılmış üç camiden biridir. 1667’de onarılmış ve 1889’da ise yeniden yapılmıştır. 1797’de Gelibolu’ya gelen ressam Castellani, şehrin görünümüyle birlikte camiyi de çizmiştir. Buna göre yapı, dört sütunun taşıdığı 9 kubbe ile örtülüdür. Günümüzde ise 8 sütuna dayanan ortası fenerli çatısı vardır. Geçmişteki kare plan dikdörtgene dönüşmüştür. Üç kapısı vardır. Kuzeybatısında 1449’da yapılmış, sonradan yenilenmiş çeşmesi bulunmaktadır. Üç cephesinde yuvarlak kemerli pencereler vardır. Mihrabı mermerden yapılmıştır. Minaresi, caminin kuzey batısında olup, kesme taştandır
Hamzakoy’dadır. Türbe dört köşe, tek katlı düz bir yapıdır. Kapısının üzerindeki kitabede: “ Kaptan-ı Derya Ali Baba Türbesi”yazılıdır. Yazının etrafındaki iki hilal ve çapanın, alt ve üstünde görülen hilal ve beş köşeli yıldızın sonradan yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin inşa tarihi 1356’dır. Emir Ali Bey, Osmanlı Devletinin ikinci amiralidir. Vasiyeti üzerine Hamzabey koyunun karşısına gömülmüştür. Türbesi daha sonra Demirtaş Paşa tarafından yapılmıştır. Gelibolu önlerinden geçen gemiler, Emir Ali Beyi selamlayıp geçerlerdi. Emir Ali Baba İmralı adasını fethettiği için İmralı adının Emir Ali’den kaldığısöylenmektedir. Ancak Evliya Çelebi bu kişiden denizci olarak değil, Alemdar Ali Baba diye bahseder ve onu bir denizci olarak göstermez.
Batıdaki sokaktan yuvarlak kemerli, sütunları korint başlıklı mermer taç kapı ile 1000 m2 lik avluya giriliyordu.Avlu’ nun kuzeyinde kiremit örtülü kesme taştan yapılmış Semahane- türbe binası ve onun güneyin de hamüşan yer almaktaydı. Hamüşanın doğusundaki diğer taç kapıdan minareli mescid,derviş hücreleri selamlık ve harem dairesi ile güneye inen kiremit örtülü diğer bina topluluğuna geçiliyordu. Semehane ve türbe binasının süslemeleri 2. Mahmut Dönemi sonu Abdülmecid dönemi, başında devam eden taşra Türk Empire üslubunun tipik örneklerindendir.12 metre yüksekliğindeki cepheler yatay bir silme ile ikiye bölünmüş,üst yarısı yüksek altlıklı ve korint başlıklı sütunçeler, alt yarısı da plastrlarla düşey bölümlere ayrılmıştır.Her bölümde altlı üstlü iki
 sıra halinde düz silmeli ve üçgen alınlıklı büyük dikdörtgen pencereler yer almaktadır.Üst pencereler, diş kesimli sacak kornişinin altında bulunan üç bölümlü ve yuvarlak dilimli birer kemer olarak düzenlenen yüzeylerin ortasına yerleştirilmiştir.
Bu koya, Osmanlı döneminde Bahçe Çeşme Koyu denilmekte idi. Bu adı taşıyan tarihi çeşme halen, askeri dinlenme tesisleri içindedir. Bu koy, Gelibolu'nun sivil ve askeri plaj, motel ve gazinolarının bulunduğu yerdir. Hamza Bey, 1391 yılında Gelibolu kale kumandanı veaynı zamanda II. Beyazıd'ın emri üzerine Gelibolu Tersanesi'ni inşa etmekte olan Saruca Paşa'nın en büyük yardımcısı idi. Tersanenin yapımında büyük emeği geçmiştir. Saruca Paşa'nın yardımcısı olan Hamza Bey, Lapseki komutanı olan Hamza Çelebi Bey'in oğlu, Saruca Paşa tarafından hazırlanan ve 40 gemiden oluşan filonun komutanı olarak 1428 yılında Ege Denizi'ne açılarak Venediklilerin elindeki bazı adaları yağmalamıştır. Sultan II. Murat ile birlikte Selanik ablukasına, 1429 yılında filo komutanı olarak katılmış ve Selanik'in alınmasına katkısı olmuştur.Koyunluhisar'ı Uzun Hasan'ın elinden kurtardığı için Rumeli Beylerbeyi rütbesi ile Karaman Bey'i İshak Bey'in üzerine gönderildi ve onu yendi. 1460 yılında vefat etti. Mezarı Bursa’dadır
Anıt Mezar Fransız mezarlığının hemen altında, Hamza Bey koyuna bakan yamaçtadır. Altı köşeli, bakımlı, güzel bir binadır. Saruca Paşa, Yıldırım Beyazıt zamanında Gelibolu’da Kaptan-ı Deryalık yapmıştır. 1391’de Gelibolu Tersanesini yaptırmıştır. Gelibolu Kalesini onartmış, limanı temizletmiş, dış limanın girişine iki katlıkuleler yaptırmıştır. Üç katlı zincir ile Liman ağzınıkapatmıştır. Onun zamanında Tersanedegemi yapımına başlanmıştır.
 Çektiri tipi savaş gemileri ilk defa burada yapılmıştır.Osmanlı’da pek çok savaşa katılmış olup, bir süre gözden düşmüş ise de II. Murat zamanında tekrar (1424 yılında)Gelibolu Kale Komutanı olmuştur. II. Murat devri vezirlerinden Saruca Paşa’nın Gelibolu’da bulunduğu sırada yaptırdığı bir de medrese vardır. Saruca Paşa bir cami ve imaret de yaptırmıştır. Cami yıkılmış, türbesi ayaktadır. Vakfiyesi Kervansaray yanında 906 dükkan, kale önünde bir dükkan, hamam, 18 ciltten oluşan küçük bir kitap koleksiyonu ile kurulan ilk kütüphane buradadır.1454 yılında vefat ettiği tahmin ediliyor.